EĞİTİCİ TOLSTOY (seminer çalışması)

EĞİTİCİ TOLSTOY

Çarlık Rusya Eğitim Bakanlığı’ndaki hükümet yetkililerinin Tolstoy’un eğitim uygulamaları ve yayınlarına gösterdiği düşmanlığa rağmen, Tolstoy muhteşem bir yenilikçiydi. Amerika ve başka yerlerdeki deneysel okullar, Tolstoy’un kendi deneyimlerini aktardığı raporlarından o günden bugüne oldukça yararlanmışlardır. Tolstoy’un pedagojik makaleleri, bu okulların düşünsel niteliklerini belirlemesinin yanı sıra Tolstoy’un ruhsal yeniden doğuşundan sonra denediği dini ve felsefik yazıların çok büyük bir kısmını biçimlendirir. Tolstoy, eğitim çalışmalarını edebî eserlerinin çok üstünde tutmuştur. Bundan dolayı da onun eğitime verdiği katkının bir kez daha değerlendirilmesi çok önemlidir.

Eğitim-öğretim ve yetiştirme kavramı ilk kez ciddi olarak Tolstoy tarafından sorgulanır. Tolstoy insanın belirli klişelere göre biçimlendirilmesi anlamındaki eğitimi verimsiz ve olanaksız olarak nitelemiştir. Eğitim yerine kültür kavramını koymuş ve eğitim-kültür arasındaki farkı zorlama olarak belirtmiştir. Öğrenme eğitim değil, kültür süreci olmalıdır. Tolstoy düşüncelerini yaymak için çıkardığı Yaysana Polyana adlı dergide “Öğretimde tek bir ölçüt olduğunu kabul edelim: özgürlük” diyordu. Tolstoy okulun öğrencilerin özel ihtiyaçlarına uyarlanması ilkesine uygun olarak kendi okulunun başkaları için belki de en kötü örnek olabileceğini kabul etmeye hazırdı. Bu ilke “tek bir en iyi yoktur” ifadesiyle günümüzdeki alternatif eğitimin de temel ilkelerinden biridir. Tolstoy’un çocukların ihtiyaçlarını temel alan bu liberter yaklaşımı, 20. yy da “özgür okulların” gelişimini de büyük ölçüde etkilemiştir.

Mustafa Rahmi Balaban (1935, Fikirler, sf. 15), Tolstoy’u, Rousseau gibi sosyal yalanlara karşı en gür bağıran, trajik şefkatli, yakıcı samimiyetli, iyiliğe karşı eşsiz ihtiraslı bir ahlakçı olarak değerlendirir. Kendi zamanındaki çirkinlikleri de ses çıkaran ve bunun tek ilacının ahlak olduğunu söyleyen samimi bir adamdır.

Nafi Atuf Kansu,Tolstoy’un kişinin kendini ıslah etmeyi düşünmeyerek, önce yakınlarını ve çocuklarını yetiştirme sevdasına düştüğünde, eğitimin çok güç bir iş olduğu görüşünü vurgular. Eğitimci sözleri ile değil, hayatı ile örnek bir kişi olmalıdır.

Tolstoy’un çocukluğundan itibaren yaşadığı eğitim ortamını Rusya eğitim sisteminin çıkmazları eşliğinde veriyor. Sorgulayan, gidişattan hoşnut olmayan bir Tolstoy portresi var karşımızda.

Tolstoy’un eğitim ile ilgili ilk değerlendirmeleri yaşadığı dönemin eğitim anlayışını eleştirisi ile başlar. Nitekim Tolstoy bu doğrultuda üniversite öğrenimini kendisine bir şey kazandırmadığı gerekçesi ile yarıda bırakmıştır. Dönemin eğitim sistemi onun anlayışı işe örtüşmemişti. Dolayısıyla Tolstoy’un o yıllardan itibaren zihnini meşgul eden eğitim üzerine düşünmesini sağlayan sorular kendiliğinden belirivermişti. Eğitim nasıl olmalıydı? Bireyin ihtiyaçlarına cevap verebilecek bir eğitimin amaçları ve içeriği nasıl belirlenmeliydi?

Tolstoy eğitimin ücretsiz ve gönüllü olması gerektiğine inanırdı. Çocuklar öğrenmeye kendi rızalarıyla gelmeliydiler, zira eğer eğitim iyi bir şey ise, soludukları hava kadar gerekli görülmeliydi(Simmons,1968: 3)

Tolstoy’un ilk yayınlanan kitabı “Çocukluk”. “Öğrenmenin duygusal bir deneyim olarak tasviri” anlatılıyor. “Çocukluk”ta Tolstoy’un öğrencilerle iyi, arkadaşça kurulan bir ilişkinin önemine olan inancı, ezberci eğitimin bayağılığı gibi konulara evrensel bir bakış açısı var kitapta. Bir ömre uygulanması gereken düstur da yine Tolstoy’dan geliyor: “Önemli hayat dersleri, okuldaki derslerin dışında öğrenilir. Çocuğun, yetişkinlerle ve diğer çocuklarla olan ilişkileri, oyun oynayışı ve doğadaki deneyimleri bilhassa kıymetlidir.”

Bireysel özgürlüğü yöntem olarak benimsedi ve eğitimde okulların değil, hayatın belirleyici olduğu sonucuna vardı. Bütün zorlayıcı yöntemleri kaldırdı ve öğrencilerin kendi yöntemlerini geliştirmelerine izin verdi. Okulu terk etmek ve okula kaydolmak tamamen serbestti. Sınavlar, ödüllendirme ve cezalandırma sistemi yoktu. Eğitimin başlıca görevi, çocuklara olabildiğince az şey öğretmek ve onların bütün insanların eşit ve kardeş olduğunu fark etmelerini sağlamaktı.

Görüldüğü gibi Tolstoy’un düşünceleri sadece yaşadığı dönemin meselelerine seslenen bir kısırlığa sahip değil. Günümüz eğitim sorunları düşünüldüğünde eğitici Tolstoy’un merkeze aldığı her konu ve çözüm önerileri bugün için de geçerlidir.

Tolstoy eğitime ise hem teorik eserleriyle, hem öğretmenlik çalışmalarıyla hem de yazdığı okul kitaplarıyla hizmet etmiştir. Halkı yaşadığı sefaletten kurtarmak için, köylülerin çocuklarına yönelik İ. Poliana köyünde Jasnaja Poljana adında bir okul kurdu. Açtığı okulda çocuklara ne öğreteceğini bilmediği için onları bütünüyle serbest bıraktı.

Tolstoy; ilk önce kendi evinde, daha sonra projesi büyümeye başlayınca evinin yanındaki binalarda kurduğu okullar olan Yasyana Polyana’da öğretmenlik yapıyor.

İdeallerini gerçekleştirmek istediği bir merkez kurmanın ardına düşüyor Tolstoy. Avrupa ülkelerine giderek oradaki eğitim sistemini araştırıyor. Birçoğunda da istediği idealleri bulamıyor. Kendi okulunda kendi sistemiyle öğrenci yetiştiriyor böylece.

Hiç şüphesiz ki 1857 ve 1860’daki Avrupa gezilerinin ve okul ziyaretlerinin, O’nun görüş ufkunu açtığı söylenebilir. Bu gözlemleri sonucunda “Bir insanın eğitimindeki temel rol, okullar tarafından değil, hayat ya da sokak tarafından oynanmaktadır.” görüşü bugün de üzerinde düşünülmesi gereken bir görüştür. Jean Jacques Rousseau’nun 1762’de yazdığı ve çağdaş eğitimin manifestosu olarak kabul edilen Emile adlı eserin izlerini Tolstoy da görmek mümkündür.

İzlenimlerini, düşünce ve deneyimlerini Yasyana Polyana dergisinde yazıyor. Moulin, kitabın ikinci bölümünde özellikle bu yazılara yoğunlaşıyor. Makalelerin Rusya’dan başlayan ve dünyaya yayılmasına arzulayan mesajlarına açıklık getiriyor. Tolstoy’un tedirginliğine de şahit oluyoruz bu yazılar aracılığı ile.

Tolstoy “Ulusal Eğitim Üzerine” adlı makalesinde eğitimi, “eşitlik arzusuna ve bilgiyi artırmaya dair değişmez bir eğilime ya da dürtüye dayanan insan faaliyeti” olarak tanımlamıştır (Simmons, 1968: 4). Zira eğitimin temel anlamı, diye devam etmişti, belirli bir bilgiyi özümsemekte değil, çocuklarda bilgiye dair bir ilgi uyandırmaktadır (Simmons, 1968: 9).

Ortaya konan düşüncelerin evrenselliği tartışılmaz. Örneğin Tolstoy ne diyor 1800’lü yılların sonundan günümüze uzanan mesajında: “Çocuk, doğal bir şekilde öğrenmesi için kendi haline bırakılmalı. Bir çocuğun tecrübe ettiği istemler, o çocuğun gelişimi için gerekli olan şeyle örtüşür.”

Üniversiteler hakkında da kendi yaşantısını ortaya koyarak tespitleri var Tolstoy’un. Önce Doğu dilleri ve hukuk okumak için üniversiteye giren Tolstoy, mezun olmadan ayrıldığı üniversitelerin durumunu öyle ifadelerle anlatır ki aradan geçen uzun yıllara rağmen birçok şeyin değişmediğini görmek ne hazin bir tablo.

“Bu tapınaktan biraz bilgi sahibi, faydalı insanlar olarak çıkacağımızı… farz etmeye hakkınız yok. Aslında bu üniversiteden ne alıp götürüyoruz, neye hazırlanıyoruz?” diye soruyor Tolstoy. Gerçekleştirilmek istenen özgür düşüncelerin üniversite hocaları tarafından engellenmesi sorunu, aslında sadece geçmiş dönemin gelenekçi kafası ile ilgili bir sorun değil. Tolstoy, Gençlik adlı eserinde üniversite eğitimi üzerinde duruyor. Sınav sisteminden başlayıp müfredatlara kadar uzanan bir çizgide yapıyor değerlendirmelerini.

Kitabın 3. bölümü sonuç bağlamında. Tolstoy’un eğitsel düşüncesinin sonuçları anlatılıyor. Gönül rahatlığı ile söyleyebilirim ki burada ortaya konan düşünceleri okullarımızda toplu olarak olmasa da bireysel olarak bile uygulamaya çalışsak birçok yanlışın önüne geçmiş oluruz.

Tolstoy’un eğitsel düşüncesinin temelini oluşturan iki kavramı akıllardan çıkarmamak gerek: “Ne öğreteceğimi nasıl bileceğim ve nasıl öğreteceğim?” Eğitim camiasının içinde yer alan herkes bu sözü sürekli dillendirerek hayatına uygulamaya başlasa, sorun denen birçok çıkmazdan da kolaylıkla kurtulmuş olacağız. Ezberci eğitimi hem öğrenci için hem de öğretmen için bir çıkmaz olarak gören Tolstoy’un ne kadar haklı olduğunu yaşayarak görüyoruz.

Tolstoy, eğitim ve kültür kavramlarının ilişkisini irdelemiştir. Eğitim bir toplumda o toplumun kültür özelliklerini taşıyan ve belirli niteliklere sahip bir birey yetiştirmek midir? Yoksa bireyi belirli bir muhakeme seviyesine ulaştırarak önüne seçenekleri sunmak ve bu doğrultuda karar verme, kendini tanımlama fırsatı sunmak mıdır? Aslında bu sorular eğitim dünyasının önemli ikilemlerinden birini oluşturmaktadır. Bu ikileme Tolstoy’un yaklaşımı ise eğitim ve kültür kavramlarının içeriğini değerlendirerek yeniden tanımlamak olmuştur. Tolstoy eğitim kavramının yerine kültür kavramını koyarak meseleyi çözdü. Kültür, eğitim, öğrenim ve öğretim kavramları arasında açık bir ayrım yapılması gerektiğini ileri sürdü. Kültür, bireyin karakterini biçimlendiren tüm toplumsal güçlerin toplamı olarak tanımlanıyordu. Eğitim insanlara özel bir karakter tipi ve alışkanlık vermeye yönelik bilinçli bir girişimdi. Tolstoy’un sözleriyle: “Eğitim bir insanın başka birini aynı kendi gibi yapma eğilimidir.” Eğitim ile kültür arasındaki fark zorlama idi. “Eğitim kısıtlama altındaki kültürdür. Kültür özgürdür.” Tolstoy öğrenim ve öğretimin hem eğitime hem kültüre bağlı olduğunu ileri sürüyordu. Öğrenim bir kişinin bilgisinin başka birine iletilmesiydi; öğretim ise fiziksel becerilerin öğrenimi idi. Tolstoy öğretim ve öğrenimin özgür olduklarında kültür araçları olduklarını söylüyordu. “Öğretim öğrenciye mecbur edildiğinde ve öğrenim belirli sınırlar çerçevesinde gerçekleştirildiğinde, yani sadece eğitimcinin gerekli gördüğü konular öğretildiğinde” eğitimin aracıydılar (Spring,1991: 36).

 

Esen MURAT

Sınıf öğretmeni

 

 

 

 

Bu yazının kalıcı bağlantısı https://www.biyolojidersim.com/egitici-tolstoy-seminer-calismasi/

Görüş ve eleştirilerinize en kısa zamanda cevap verilecektir.

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

Copy Protected by Chetan's WP-Copyprotect.