Site icon BİYOLOJİDERSİM

ÜREME SAĞLIĞI VE CİNSEL YOLLA BULAŞAN HASTALIKLAR

   ÜREME SAĞLIĞI VE CİNSEL YOLLA BULAŞAN HASTALIKLAR

Üreme sağlığı tıbbi literatürümüzde yeni yeni duyulmaya başlayan bir kavramdır. Dünya Sağlık Örgütü (WHO) üreme sağlığını şu şekilde tanımlamıştır. “Üreme sağlığı, üreme sistemi işlevleri ve süreciyle ilgili sadece hastalık ya da sakatlık olmaması değil, tüm bunlara ilişkin fiziksel; zihinsel ve sosyal açıdan tam bir iyilik hali ve sağlığa ilişkin riskleri taşımaksızın kişinin cinselliğini kullanabilmesidir.”

Aynı zamanda bireylerin üreme yeteneğine, bu yeteneği kullanıp kullanmama ve kullanacaklarsa ne zaman ve ne sıklıkta kullanacakları konusunda karar verme özgürlüğüne sahip olması olarak da tanımlanmaktadır. Üreme sağlığı her yaşta ve her cinste insanı ilgilendiren bütüncül bir kavramdır. Üreme sağlığını oluşturan temel öğeleri, çocuk sahibi olup olmama ya da ne zaman ve kaç çocuk sahibi olacağına karar verebilme; bu kararı istediği gibi uygulayarak planlanmış gebelikler sonucu sağlıklı çocuklara sahip olabilme; genital yol ve cinsel yolla bulaşan enfeksiyon etkenlerinden korunabilme ve gerektiğinde tedavi olabilme şeklinde özetlemek mümkündür.

Üreme sağlığını etkileyen tehlikelerden birisi cinsel yolla bulaşan hastalıklardır. Bu hastalıkların çoğu tedavi dilebilir. Tedavi edilemediklerinde ise kısırlık, düşük, dış gebelik, rahim ağzı kanserleri, yeni doğan bebeklerde görülen bazı enfeksiyonlar, sakatlıklar ve ölüme kadar giden pek çok olumsuz sonuca yol açabilirler.

Cinsel yolla bulaşan hastalıklara yakalanan bireylerin 1/3’ü 25 yaşın altındadır. Bu hastalıklara yakalanmamak için hastalıkların neler olduğunu, belirtilerini, bulaşma yollarını ve nasıl korunma sağlanacağını bilmek gerekir. Cinsel yolla bulaşan hastalıkların en yaygın olanları AIDS, frengi, hepatit B, HPV ve bel soğukluğudur.

 

a)      AIDS (Edinilmiş Bağışıklık Yetmezliği Sendromu):

İnsanlarda hastalıklara karşı koruma sağlayan bağışıklık sisteminin, HIV (İnsan Bağışıklık Yetmezlik Virüsü) tarafından işlevsiz hale getirilmesi sonucu ortaya çıkar. AIDS’li kişilerde bağışıklık sistemi zayıfladığı için vücudun enfeksiyonlara karşı direnci zayıflar. Bu nedenle çeşitli hastalıklara yakalanma riski artar ve bu hastalıkların ortaya çıkışı kolaylaşır. Bunun sonucunda kişi, genellikle bir kaç hastalığın bir arada olması sonucu yaşamını yitirir. HIV, bulaştıktan sonra AIDS hastalığının belirtileri birkaç yıl hatta bazen daha uzun süre sonra ortaya çıkar. Vücut direnci zayıflayan hastada, normalde zararsız olan, hafif geçen ya da ender rastlanan bazı hastalıklar belirir. Ayrıca lenf bezlerinde büyüme, ağız ve deride tekrarlayan uçuk, nedeni bilinmeyen uzun süreli ateş, gece terlemeleri, ağızda mantar enfeksiyonu, kilo kaybı, ishal, öksürük görülür. Kesin tanı için anti-HIV (Eliza) testi yapılır.

 

 

AIDS virüsü insandan insana; kan ve kan ürünleri, cinsel temas ve anneden-bebeğe geçiş olmak üzere üç yolla bulaşır. HIV birçok vücut sıvısında bulunmasına rağmen kan, kadın ve erkeğin cinsel salgıları ile bulaşabilmektedir. Buna karşılık HIV, aynı ortamda bulunma, öksürükle, hapşırıkla, el sıkışmayla, aynı banyoyu ve tuvaleti paylaşmayla, aynı tabağı, bardağı, çatalı, kaşığı kullanma ile bulaşmaz. AIDS’e karşı henüz kesin bir tedavi geliştirilememiştir. Ancak bazı tedavilerle hastanın yaşamı uzatılabilmektedir. Ölümle sonuçlanan ve gençler arasında büyük bir yaygınlık gösteren bu hastalıktan korunmanın tek yolu bilgi sahibi olmaktır.

 

 

 

 

b)     Frengi (Sifiliz):

Hastalığa “Treponema pallidum” isimli bir bakteri çeşidi neden olur. Vücudun birçok bölgesinde etkili olabilen bu hastalığın ana bulaşma yolu cinsel ilişkidir. Ayrıca anneden bebeğe bulaşma ihtimali de oldukça yüksektir.

Frenginin belirtileri, mikrop vücuda girdikten sonra üç evrede ortaya çıkar.

1.       Birinci evrede; mikrobun vücuda giriş yerinde, cinsel organda, ağız ya da anüste sınırları belirgin, ağrı yapmayan çıban şeklinde yaralar oluşur. Bu yaralar birkaç hafta içinde kendiliğinden iyileşir.

2.       İkinci evre, birinci evredeki yaraların iyileşmesinden birkaç ay sonra ortaya çıkar ve bu evre birkaç yıl sürer. İkinci evrede vücudun birçok yerinde kızarık lekeler ve yaralar biçiminde deri döküntüleri görülür. Bulaşıcı olduğu için oldukça tehlikeli bir dönemdir.

3.       Tedavi edilmemiş hastalarda üçüncü evreye özgü karakteristik belirtiler ortaya çıkar. Bu evrede kalp, damar, göz,  iskelet ve merkezi sinir sistemi başta olmak üzere vücudun birçok yerinde ölümle sonuçlanabilecek çok ciddi hastalıklar görülür.

 

c)      HPV (Human Papilloma Virüs):

HPV, genital bölgede ve mukozalarda enfeksiyon yapan ve “kondilom” adı verilen siğil şeklinde kitlelerin oluşumuna neden olan bir virüstür. HPV’nin şu an bilinen ve sınıflandırılan 100 civarında alt tipi vardır. Bunlardan bazıları sadece genital siğillere yol açar. Bazı HPV tipleri ise başta rahim ağzı olmak üzere diğer genital bölgelerde ileride kansere dönüşebilecek değişimlere neden olabilir. Rahim ağzı kanseri tanısı konmuş kadınların %95’inde HPV saptanmıştır.

Son yıllarda geliştirilmiş olan HPV aşısı, HPV enfeksiyonlarına karşı (yüksek oranda) koruma sağlamaktadır. Geliştirilen bu aşı ile bulaşmanın olmadığı 9-26 yaşları arasındaki genç kızların korunması amaçlanmaktadır.

 

d)     Hepatit-B:

Hepatit-B, karaciğer iltihabı anlamına gelen hepatit hastalığının etkeni olan virüslerden bir tanesidir. Hepatit-B virüsü karaciğerde çoğalır ve zamanla karaciğerde hasara yol açar. Bu virüs, kan yoluyla, cinsel yolla, gebelik ve doğum sırasında anneden bebeğine bulaşabilir. Ayrıca derideki açık yaralar da hastalığın bulaşmasına neden olabilir. Hepatit-B virüsü vücuda girişinden sonra karaciğerde iltihap ve kronikleşme (uzun süreli, süreğen), belirti vermeden sessizce vücutta kalma ya da vücut savunması tarafından ortadan kaldırılabilme gibi sonuçlar ortaya çıkabilir. Kronikleşmiş hepatit-B hastalığı siroz ve karaciğer kanserine yol açabilir.

Bazı insanlar hepatit B virüsüne karşı doğal (doğuştan gelen) bağışıklığa sahiptir. Doğal bağışıklığı olmayan kişilerde, virüs vücuda girmemişse aşı ile etkili bir biçimde koruma sağlanabilir. Ancak aşılama taşıyıcılara ve hepatit hastası olan kişilere yapılamaz.

 

 

 

 

e)      Bel Soğukluğu (Gonore):

Bir bakteri çeşidinin neden olduğu hastalıktır. Erkeklerde iltihaplı akıntı, idrar boşaltımı sırasında yanma hissi, testislerin şişmesi ve ağrıması gibi belirtiler ile kendini gösterir. Kadınlarda ise iltihaplı akıntı, ağrılı idrara çıkma ve yanma, sık sık ve az idrara çıkma, adet düzensizliği gibi belirtiler görülür. Bu hastalık tedavi edilmezse kısırlığa, üreme organlarında apselere ve dış gebeliğe neden olur. Ayrıca hamile kadınlar doğum sırasında bu hastalığı bebeğine bulaştırabilir. Bu durum yeni doğan bebeklerde körlük, zatürre, eklem veya kan enfeksiyonuna yol açar. Bel soğukluğu ilaçla tedavi edilebilen kolay bir hastalık olup erken tanı son derece önemlidir.

 

 

Exit mobile version