EPİFİZ BEZİ
Epifiz bezi (Pineal gland)nin varlığı eski zamanlardan beri bilinmektedir. Pineal gland ile ilgili gelişmeler üç büyük öneme ayrılabilir.
Birinci dönem; İ.Ö. 3. yüzyıl civarında Herophilus tarafından pineal glandın bulunmasıyla başlar. Gallen insan pineal glandını çam ağacının tepesine benzettiği Latince kökenli “conarium” kelimesini kullanmıştır. Bu kelime pineal sinirleri tanımlamak için “nervi conarii” olarak kullanılagelmiştir. Pineal kelimesi Latince’de çam ağacı kozalağı anlamına gelen “pinea” kelimesinden gelmiştir. Vesalius (1514-1564) pineal glandın topografik yapısını dikkatlice incelemiştir. Descartes (1596-1650) pineal glandın “ruhun oturduğu yer” olduğuna inanıyordu.
İkinci dönem; Kolliker, memelilerin pineal bezinde sinir liflerinin varlığını gözlemlemiştir (1850). Cajal, fare pineal bezinde demet yapan sinir liflerini bulmuş ve sempatik orjinli olduğunu iddia etmiştir (1904).
Üçüncü dönem son 50 yılı kapsar. En önemli gelişme Lerner ve arkadaşlarının pineal ekstrelerde bulunan, amfibienlere verildiğinde cilt renginin açılmasına neden olan potansiyel pineal hormonu izole etmeleridir. Lerner bu maddeyi Yunanca’da siyah anlamına gelen “melas” ve iş anlamına gelen “tosos” kelimelerini birleştirerek “melatonin” olarak isimlendirmiştir.
Epifiz bezi yapısı
Epifiz bezi küçük, tek bir beyin uzantısıdır. Pineal gland, posterior komissür ve dorsal habenular komissür arasında, üçüncü ventrikülün posterior duvarına yapışıktır. Boyutu ve pozisyonu türler içinde dahi faklılık gösterir. Epifiz bezinin vücut ağırlığına oranı, diğer türler ile karşılaştırıldığında insanda küçük bir orana sahiptir. Arteriyel beslenme, posterior choroidal arterler yoluyla olur, venöz dolaşım ise internal serebral venler yoluyla sağlanır. Çoğunlukla süperior servikal gangliondan sempatik innervasyonu vardır.
Epifiz bezi memelilerde sekretuar, balıklarda ve amfibienlerde fotoreseptif, sürüngenlerde ve kuşlarda ise hem fotoreseptif hem de sekretuar fonksiyonları üstlenmiş bir organdır. Temel hücresi pineolosittir. İnsanlar dahil bazı türlerde kalsifiye olması fonksiyonunun azaldığını göstermez. Bir çalışmada 332 çocuğun beyin magnetik rezonans (MR) görüntüleri değerlendirilmiş ve 332 çocuktan sadece 277’sinde (%83) pineal bezi tanımlanabilmiştir. Tanımlanabilen bezlerden, pineal bezin transaksiyel çapının ortalama büyüklüğünün yaşa bağlı olarak değişmediği ve 277 pineal bezden 74’ünün (%26.7) kist içerdiği saptanmıştır. Pineal kistin yaş gruplarına göre dağılımının eşit olduğu ve pineal bezlerin 10’unda (%3.6) birden fazla kist olduğu gözlenmiştir.
Pineolosit hem paranöron hem de APUD (amin prekürsörlerini alan ve dekarboksile eden) hücre serisine ait özellikler taşır. Pineolositler yoğun çekirdeklidirler; granüler ve agranüler veziküller içeren aktif sekretuar oluşumlara sahiptirler. Salgıladıkları esas hormon melatonin (5-metoksi-N-asetiltriptamin)’dir.
Pineal bez, görme sisteminin bir uç organı olarak ritmik ışık mesajının organizmadaki her organa iletilmesi işlevini görür. Işık uyarısı pineal beze karmaşık, çok nöronlu bir sistemle ulaşır. Retinadan başlayan nöral yolun birinci kısmı Retinohipotalamik traktusdur (RHT). Bu traktus, suprakiazmatik çekirdekte (SKÇ) sonlanır. Retinal ışık reseptörleri ışığı elektriksel uyarıya çevirerek monosinaptik olarak bu çekirdeğe iletir. SKÇ’ ye ayrıca optik traktus aracılığı ile lateral genikulat cisimlerden de uyarı gelir. SKÇ’ den çıkan lifler aynı zamanda hem pineale, hem de omuriliğin intermediolateral kolonuna gider ve buradan superior servikal gangliona (SSG) ulaşır. Sempatik bir ganglion olan SSG’den çıkan postganglionik lifler ise nervi conarii aracılığı ile yine pineal beze ulaşarak, kapillerler boyunca bez içinde dağılırlar.
Pineal bez, parenkimal ve interstisiyel hücreler olmak üzere iki hücre grubundan oluşur. Parenkim hücrelerine pinealosit adı verilir. Pinealositlerin pineal bez içerisindeki oranı %90’a ulaşır ve bu hücreler aşağı omurgalılarda fonksiyonel ışık reseptörleridir.
Retinanın koni hücrelerine benzerlik gösterirler ve ışık enerjisini elektriksel sinir uyarısına dönüştürürler. Filogenetik gelişim sürecinde, memeli pinealosit hücresi ışık uyarısına direkt yanıt veren hücre özelliğini kaybeder ve salgı fonksiyonu ile çeşitli hedef bölgelerde karmaşık ve çok nöronlu düzenleyici bir ara istasyon işlevi kazanır.
Birçok memeli türünde tek tip pinealosit hücresi tanımlanmış olmasına karşın, insan dahil bir grup memelide tipl ve tip2 olarak iki tip pinealosit hücresi bulunduğu gösterilmiştir.
Pinealositlerden başka pineal bez içinde bulunan en önemli hücre topluluğu glial hücrelerdir. Bunların bez içindeki oranı %5-10 arasında değişmektedir.
Ayrıca mast hücreleri, plasma hücreleri, pigment içeren hücreler, çizgili kas dokusu ve sinir hücreleri de pineal bez içerisinde bulunurlar.
Pineal bezin sapında ise seyrek olarak pinealositler, glial hücreler ve miyelinsiz sinir lifleri bulunur.